Kabullenmemiz gereken kötü bir gerçek var: Çoğumuz bir başkasını teselli etmekten rahatsız oluruz. Bunun sebebi karşımızdaki insana değer vermememiz değil; başkalarını nasıl etkili bir şekilde teselli edeceğimizi bilmememiz.
Sevdiğimiz birinin morali bozuksa, bir kriz yaşıyorsa ya da çok acı içindeyse ilk yaptığımız şey onu neşelendirmeye çalışmak ya da “her şey yoluna girecek” demek olur. Böyle bir durumda daha önce bulunmuş olabilirsin; sevdiğin biri zor bir dönem geçirirken onun keyfini yerine getirmek istemiş, dolayısıyla ona çözüm yolları sunmuş veya bulunduğu durumun olumlu yanlarını göstermeye çalışmış; belki en sevdiği yemeği sipariş etmiş, belki onu gezmeye davet edip dertlerini unutturmak istemiş olabilirsin. Ona, “Çözülecek sonunda, merak etme, her şey yoluna girecek,” demiş bile olabilirsin.
Bir daha kendini böyle bir durumda bulduğunda bir an durup aynı durumda olduğun bir zamanı hatırla. Birisinin sana endişelenmemeni, her şeyin yoluna gireceğini söylemesinin yardımı olmuş muydu? Arkadaşınla bir kutu pizzayı, dondurmayı ve bir şişe şarabı bitirmek ertesi gün daha iyi hissetmeni sağlamış mıydı? Büyük ihtimalle cevabı “hayır”. Biliyorum çünkü ben de kendimi defalarca bu durumda buldum. Acılarımızı, endişelerimizi ve tasalarımızı uyuşturmak için yaptığımız bu geçici şeylerin bize de karşımızdakilere de aslında yardımcı olmadığını anlamam epey vaktimi aldı. Bu aydınlanmaya farkındalık meditasyonu yaparken vardım ve o zamandan beri sevdiklerimi ve kendimi bambaşka bir yaklaşımla teselli etmeye çalışıyorum.
Kabul, dünyanın en anlayışlı insanı olduğumu söyleyemem. Kendi dünyamın dışına çıkıp başka insanların problemlerini anlamak benim için çok kolay bir şey değil; ama bu başkalarına değer vermediğim anlamına gelmiyor. Hepimiz başkalarını teselli etmenin en iyi yolunu ararken zorlanırız. Vaktimizin çoğunu kendi ihtiyaç ve duygularımıza verdiğimizden teselli edilmeye ihtiyaç duyan biri karşımıza çıkınca donup kalırız ve ne yapacağımıza emin olamayız. Bir başkasını teselli edebilmemiz için duraklamamız, onunla empati kurmaya bilinçli bir şekilde karar vermemiz; kendi isteklerimizi, ihtiyaçlarımızı ve duygularımızı geçici olarak kenara kaldırmamız gerekir ki bunu yapmak o kadar kolay değil.
Bu alanda ne kadar zayıf olduğumu birkaç yıl önce, kocamla boşanmaya karar verdiğimizde fark ettim. Onu hâlâ seviyordum ve birden bire sekiz yaşında bir çocukla ve depresif düşüncelerle bir başıma kalakalmıştım. Bu zaman zarfında pek çok arkadaşım bana destek olmaya geldi; hepsi her şeyin yoluna gireceğini söyleyip duruyordu. Aynı şeyi duydukça sinirlenmeye başladım, çünkü duyduklarımın bana bir faydası yoktu. Aksine dedikleri yaşadıklarımın önemsizmiş gibi hissetmeme sebep oluyordu. Her şeyin eninde sonunda yoluna gireceğini ben de biliyordum ama bu o anda berbat hissettiğim gerçeğini değiştirmiyordu, daha iyi hissetmemi de sağlamıyordu. Gerçek şu ki acı çektiğimizde duygularımızın ve içinde bulunduğumuz durumun kenara itilmesinden ziyade kabul görmesine ihtiyaç duyarız.
O zamanlar aklıma akın eden olumsuz duygu ve düşünceleri durduramıyordum. Dahası arkadaşlarımın dedikleri kırılan kalbimin, yaşadığım paniğin, başarısız olan evliliğim için tuttuğum yasın önemsiz olduğunu hissetmeme sebep oluyordu. Asıl ihtiyacımın olanın sırtımı sıvazlayıp “geçti, geçti” diyen biri olmadığını kısa sürede fark ettim. Asıl ihtiyacım olan bir yoldaştı. Yanımda durup beni sessizce, yargılamadan dinleyecek; anı, hüznümü ve duygularımı benimle gerçekten paylaşacak; ben, farkındalıkla dinleyecek, tüm kalbiyle sarmalayacak birine ihtiyacım vardı.
Bu farkındalığı kazanmak beni başkalarını nasıl teselli ettiğim üstünde düşünmeye sevk etti ve insanları ve onların ihtiyaçlarını anlamak için daha şefkatli olmam gerektiğini fark ettim. Meditasyon Uygulaması sayesinde meditasyon yapmaya kısa süre önce başlamıştım ama uygulamanın Şefkat serisini henüz denememiş; yalnızca daha şefkatli olmak için neler yapmamız gerektiği hakkında yazılmış birkaç makaleyi okumuştum. Bir süre sonra telefonumu elime alıp Meditasyon Uygulaması’nı açtım ve Şefkat Serisini denemeye karar verdim.
Psikologlar şefkati kendimiz haricinde birinin duygusal durumunu anlayabilme yetimiz olarak tanımlar; ama bu tanımın empatiyle karıştırılmaması gerekir. Biriyle empati yaptığımızda kendimizi onun yerine koyarız. Buna karşın birine şefkat gösterdiğimizde ne hissettiğini anlayıp ona ihtiyaç duyduğu her ne ise onu veririz. Bu kulağa çok basit gelen ama benmerkezci dünyalarımızda yapması çok zor bir şey. Yine de, yapması zor olan her şey gibi, bu pratiğin de bize büyük getirileri var.
James Fellow Ed Diener ve James McKeen Cattell Fellow’un yaptıkları bir araştırmaya göre başka insanlara şefkatle yaklaşabilen kişiler bedenen ve ruhen daha sağlıklı olurlarmış. Bunun birkaç sebebi var: ilki Ulusal Teknoloji Enstitüsü’nde yapılan bir araştırmanın söylediğine göre başkalarına şefkatli davranmanın beynin zevk bölgelerini çalıştırması. Beynin zevk bölmelerini çalıştırmak stresi otomatik olarak azaltır. Başkalarına şefkatle yaklaşarak bu zevk bölgeleri sağlıklı bir şekilde harekete geçirip bağışıklık sistemimiz için zararlı olan stres seviyemizi düşürebiliriz.
İkincisi, geçmişte yapılan araştırmalar depresyon ve kaygının devamlı kendimize odaklanan bir halde olmamızı gerektirdiğini ortaya çıkarmıştı. Buna nazaran şefkat kendimize değil, başkalarına odaklanmamızı gerektirir. Başkalarının iyiliğine ve deneyimlerine odaklandığımızda benmerkezci düşüncelerden uzaklaşır; dolayısıyla da depresif veya endişeli düşüncelerle aramıza mesafe koyarız. Bakış açımızı bu yönde değiştirmek bize bir amaca hizmet ettiğimiz hissini aşılar ki bu beynimizin zevk bölgelerini daha da yoğun bir şekilde çalıştırır.
Üçücüsü; insanlara şefkatle yaklaştığımızda onlarla olan bağlarımızı güçlendiririz. Başkalarıyla güçlü, müşterek destek üstüne kurulu bağlarımızın olması bağışıklık sistemimizi güçlendirir; özgüvenimizi ve insanlara duyduğumuz güven hissini arttırır. Güven artınca o insanla kaçınılmaz olarak yakınlaşırız. Bu da hem ruh hem de beden sağlığımız açısından çok faydalı olan bir döngünün oluşmasını sağlar.
Şefkat herkeste olan ama kullanılmadıkça körelen bir içgüdüdür. Neyse ki, etrafımızdakilere daha şefkatli yaklaşmamızın birkaç kolay yolu var:
Karşımızdaki insanla o an gerçekten orada olmadan ona şefkatle yaklaşabilir miyiz? Sevdiklerimizi desteklemek istiyorsak onlarla anda yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Meditasyonun bize öğrettiği ilk şey de budur. Bu yüzden meditasyonu, sevdiklerimizle birlikte somut bir şekilde olmamızı sağlayacak bir araç olarak kullanabiliriz.
Sevdiğimiz birinin bizi gerçekten dinlemediği hissine kapılmak çok kötü bir deneyim, özellikle de onunla özel bir şeyler paylaşıyorsak. Farkındalıkla dinlemek başkalarının dediklerine gerçekten dikkat etmek, onlara ilgi duyup destek vermek, fikir ve duygularını ifade etmeye teşvik etmekten ibaret. Aklının dağıldığını ve nasıl bir tepki vermen gerektiğini düşünmeye koyulduğunu her fark ettiğinde derin bir nefes alıp ana geri dön.
Karşındakinin tam olarak ne hissettiğini anlamaya ve hissetmeye çalış. Başka bir deyişle ona empati ve şefkatle yaklaş. Bunu yapmanın bir yolu meditasyon olabilir; çünkü şefkat meditasyonlarının şefkat içgüdümüzü geliştirdiği bilimsel olarak kanıtlandı.
Karşımızdaki insanı yargılamamız bize her ne anlatırsa anlatsın yapabileceğimiz en yanlış davranışlardan biridir. Zira yargılamak destek olmanın tam tersidir. O yüzden karşımızdaki insan için deneyimini korkusuzca ve utanmadan paylaşabileceği güvenli bir alan oluşturmayı hedeflemeliyiz.
Unutmamamız gereken bir şey daha var: kendi bakış açımızın ötesine geçmemiz gerekiyor; yani yaşanan bir durumu sevdiğimiz kişinin gözleriyle görmeye çalışmalıyız. Karşımızdaki insan büyük ihtimalle hiç tanımadığımız bir yabancı değil. Bu kişiyle şu ana dek epey zaman geçirmişizdir ve onun hakkında bildiklerimizi duruma nasıl baktığını anlamak için kullanabiliriz. Unutma, burada amaç onun bakış açısının yanlış ya da doğru olduğunu saptamak değil; onu anlamak.
Birine şefkatle yaklaşırken sözlerimizi dikkatlice seçmeliyiz. “Önemli değil” ya da “Her şey yoluna girecek” gibi basmakalıp cümleler kullanmamamız bu yüzden önemli. Bunun yerine, karşımızdaki kişinin neye ihtiyacı olduğuna bakmalı, hatta ona neye ihtiyaç duyduğunu sormalıyız. Bazı durumlarda bir şey demememiz bile gerekebilir; çünkü bazen sevdiğimiz kişinin asıl ihtiyacı olan onu sessizce dinleyip yanında olacak biridir.
Psikolojinin bize öğrettiği bir şey varsa o da başkalarını anlamanın ve başkalarına şefkatli davranmanın bir günde yapabileceğimiz bir şey olmadığı. Bunun için zamana ihtiyacımız var ve bu zaman diliminde öğrenmeye açık olmalı; bu yetilerimizi geliştirirken kullanabileceğimiz en doğru araçları bulmalıyız.
Bir dahaki sefere kendini, bir başkasını teselli etmen gerektiği bir durumda bulursan az önce okuduklarını düşün ve karşındakini gerçekten dinlemeye, onunla birlikte anda olmaya, karşındakinin ihtiyaçlarına ve deneyimlerine odaklanmaya ve ona kalbinle yaklaşmaya çalış. Sevdiğin kişiyi yargılama ve gerçekten onun yanında ol.