Okula başlamak hem çocuklar hem de ebeveynler için zorlayıcı bir deneyim olabilir. Kendi çocukluğunu hatırlarsan belki okulun ilk günü hissettiklerinin tüm tazeliğiyle orada durduğunu fark edebilirsin. Heyecanlı mıydın, kaygılı mıydın, ailenden ayrılacağın için korkuyor muydun? Belki de hepsini birden hissetmiştin…
Öncelikle okula başlarken kaygı duymak çok doğal. Çocuk belli bir yaşa kadar ebeveynleriyle ortak bir yaşam sürer. Ancak bir süre sonra çocuğun okula başlaması gibi nedenlerle ortak yaşamsal alanlar farklılaşır, buna ayrışma denir. Ayrışma hem çocukta hem de ebeveynlerde kaygı yaratır. Sonuçta okula başlamak çocuklar için olduğu kadar ebeveynler için de yeni bir adım çünkü ebeveynler de çocuklar da ayrışmayı ilk kez okula başlama zamanı geldiğinde deneyimliyor. Ayrılma kaygısı olarak adlandırılan bu durum karşısında ebeveynlerin benimsediği tutum çocuğun gelişiminde çok önemli bir role sahip.
Çocuğun, ilk kez anne ve babasından ayrılıp kendi yaşıtlarıyla başka bir ortama gireceği için kaygılanması son derece olağan. Yeni bir ortama yalnız başına girmenin yanı sıra düzen değişikliği de çocuklar için zorlayıcı bir durum olabilir. Çocuk alışkın olduğu düzenden başka bir düzene adapte olana kadar bu ayrılmaları sakin karşılamakta güçlük çekebilir. Her çocuk, rutinini ve düzenini sever… Düşünsene; onu hayatta tutan, onunla oyun oynayan ve ona bakım veren bir yerden, kuralları olan, ailesinden ve evinden ayrı kaldığı bir yere gidiyor… Kaygılanması çok doğal değil mi?
İyi haber şu: Bu durum elbette sonsuza dek sürmeyecek. Çocuğun başta direnç göstermesi hiçbir zaman alışamayacağı anlamına gelmiyor. Sadece şunu unutmamak gerek: Her çocuk için alışma süresi farklılık gösterebilir. Her çocuk bu sürece bir anda adapte olamayabilir. Ayrılma kaygısı dediğimiz durumda, çocuk anneden veya babadan ayrılırken onların gidip bir daha gelmeyeceklerine veya onu bırakacaklarına dair gerçekçi olmayan düşler kurabilir. Unutmayın ki o daha bir çocuk ve ayrılma durumu gerçekleşse bile onu bırakmayacağımızı, okul bittiğinde onu alacağımızı ancak deneyimle öğrenecek.
Çocuklardan ayrılmak sadece çocuklar için değil, ebeveynler için de kaygı verici bir deneyim olabilir. Çocuğun kaygısını anlamak için kendi çocukluğumuza dönüp o zamanlar neler hissettiğimize bakabiliriz demiştik. Bu defa da ebeveyn olarak duyduğumuz kaygıyı anlamak için kendi çocukluğumuza döneceğiz.
Ayrışma durumlarında kaygı hissettiğinde “Bu kaygı kimin kaygısı?” diye dönüp bakmakta fayda var. Çocuğunu terk ediyormuş, mutsuz ediyormuş gibi hissettiğinde dönüp kendi ayrışma deneyimlerine bakmayı deneyebilirsin… Çocuğundan ayrılmak senin için ne ifade ediyor? Kendi ebeveynlerinden ayrılma sürecin nasıl gerçekleşti? Ayrılmalar senin için neler ifade ediyor?
Kendimize yansıyanı görmediğimiz noktada çocuğumuzu sakinleştirmekte güçlük çekebiliriz. Çocuk için hâlihazırda zor olan ayrışma, anne ve baba için de zorluklar oluşturduğunda çocuk daha da endişelenir ve ayrışmakta zorlanır. Bizde yankılanan duyguların çocukta da yankılanabileceğini her zaman hatırlamak gerek. Bizlerin kaygısı çocuklara da yansıyor. Bu tür durumlarda olabildiğince sakin kalmayı başarırsak huzurumuz çocuğa da yansır ve adaptasyon süreci kolaylaşır. Her durumda olduğu gibi çocuğumuzu okula götürürken de istikrarlı ve sakin kalarak, çocuğun sınırlarını belirleyebilir ve alışma sürecine katkı sağlayabiliriz. O nedenle ebeveynlerin de bu sürece duygusal olarak hazırlanması çok değerli.
Okul öncesi olarak adlandırılan dönem 3-5 yaş aralığıdır. 24 aydan sonra dâhil olunan yarı zamanlı oyun grupları da bu sürecin bir parçasıdır. Çocuklar bu dönemde oyun kurma, ev dışında okul kurallarına adaptasyon, oyun başlatma ve geliştirme, paylaşmayı öğrenme gibi becerileri geliştirir. Özellikle tek çocuklar için bu yeni bir durumdur. Başta oyuncaklarını paylaşmakta zorlanabilirler. Okul paylaşmayı öğrenmeleri konusunda çok önemli bir deneyim alanı sunar. Yaşları gereği oyun çağında olan çocuklar, hem öğretici hem de keyifli oyunlar eşliğinde duygusal, motor, bilişsel ve sosyal gelişimlerini güçlendirirler. O nedenle okul öncesi eğitim, temel eğitim-öğretim kadar önemlidir. Ebeveynlerin bu dönemin önemini kavraması ve okula uyum sürecini desteklemesi çocuğun okul yaşantısını ve ilerleyen gelişim süreçlerini olumlu etkiler.
Çocukların da ebeveynlerin de bu zorlu sürece daha kolay uyum sağlaması mümkün. Okula başlamadan önce kaygıyı azaltmak için neler yapabileceğimize bakalım…
Çocuğun da ebeveynlerin de okula güvenmesi çok önemli. Çocuğun okula güvenmesinin yolu ise anne, babanın duyduğu güvenden geçiyor çünkü ebeveynin duyguları doğrudan çocuğa yansır. Ebeveynlerinin duyduğu güveni hisseden çocuk daha az kaygı duyar, kendini daha güvende hisseder.
Peki, okula güvenmek için ebeveynler nasıl bir yol izleyebilir? Öncelikle çocuğumuzu bırakacağımız kurumla ilgili bilgi edinmek ve öğretmenleri tanımak çok faydalı bir adım. Çocuk okula başlamadan önce ebeveynlerin okulları gezmesi ve içine sinen okulu seçmesi çocuğun kendini güvende hissetmesi için çok önemlidir.
Çocukta merak uyandırmak, çocuğun okula duyduğu ilgiyi artıracaktır. Bu nedenle çocuğun ilgisini çekecek söylemler kullanmayı deneyebilirsin. Örneğin, “Okula gittiğinde sınıfın olacak.”, “Orada arkadaşların olacak.”, “Sınıfta farklı oyuncaklar olacak.”, “Sınıfta hep istediğin tamir aletlerinden var, oraya her gittiğinde onlarla oynayabilirsin.” gibi ifadeler kullanarak çocuğun ilgisini çekebilirsin.
Okulun nasıl bir yer olduğunu anlatmak ve orada nelerin ilgisini çekebileceğini ayrıntılı bir şekilde onunla paylaşmak, çocuğun merak duygusunu güçlendirecek, okulu görmek istemesini sağlayacaktır.
Unutma, çocuğun zihnindeki okul imgesini öncelikle ebeveynlerin söylemleri oluşturuyor. Bilinmeyen kavramları çocuğun hayal etmesini sağlamak işte bu yüzden çok önemli. Bu süreçte çocuğun soruları olabilir. Bu soruları mümkün olduğunca cevaplandırmalısın. Örneğin, çocuk öğretmeninin veya okulunun ismini, yerini, senin orada olup olmayacağını sorabilir. Bu soruları dinlemek ve cevaplandırmak çocuğun zihninde okul imgesinin oluşmasına yardımcı olur.
Tanıdık olandan hepimiz daha az korkarız, değil mi? Bu durum çocuklar için de geçerli… Çocukların zihinsel hazırlık sürecini göz önünde bulundurduğumuzda, daha önceden okulu tanımış olmasının alışma sürecinde etkili olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha önceden gördüğü ve zihninde somutlaştırabildiği bir yere gitme fikri, çocuğun ayrışmasını bir nebze de olsa kolaylaştırır. Nasıl ki yetişkin bir birey için daha önceden bildiği bir yere gitmek, hiç bilmediği bir yere gitmekten çok daha kolaysa çocuklar için de aynı durum geçerli…
Sınıfını, sınıftaki objeleri görmesi, hatta öğretmenini tanıması ve onunla iletişim kurması, çocukta tanıdık bir his oluşmasına katkı sağlar. Örneğin, çocuk öğretmeniyle daha önceden tanıştığında, ebeveynlerin “Öğretmenin seni ve arkadaşlarını bekliyor.” demesi çocukta okula dair merak uyandırır. Merak duymanın da ötesinde önceden tanıştığı ve ilişki kurduğu bir yetişkinin varlığını bilmek, çocuğun ayrışma sürecinde yaşayacağı kaygıyı azaltır.
Tüm ayrışma adımlarında olduğu gibi, okula başlama konusunda da ebeveynin net bir tutum sergilemesi çok önemli bir yer tutuyor. Net olunmaması durumunda çocuk bunu hissederek sınırları esnetmek için daha çok çabalar ve adapte olmakta zorlanır. Ancak şunu belirtmekte fayda var: Net olmaktan kastımız katı bir tutum sergilemek değil. Aksine katı olmak çocuğun zorlanmasına neden olabilir çünkü çocuk bu dönemde anlayış görmeye ve endişesinin giderilmesine ihtiyaç duyar. Örneğin, “Okula gitmek istemediğini anlıyorum, korkuyor olabilirsin, ne olmasından korkuyorsun?” gibi sorularla çocuğunu endişesini ifade etmeye teşvik edebilirsin.
Okula başlamak hem çocuğun sınırlarını keşfetmesi hem de kendi deneyimlerini oluşturup kişiliğini geliştirmesi açısından çok önemli bir adım. Bu süreçte edinilen bilgi ve deneyimler, çocuğun ileriki yaşamı konusunda belirleyici bir rol oynayabilir. Onu okula bırakırken gösterdiğin net ama destekleyici tutum karşısında çocuk da durumun gerekliliğini, zorlandığı noktada anne ve babasının onu anladığını ve yanında olduğunu hisseder.
Pek çok çocuk okula geçiş döneminde sabah okula bırakılıp bir daha alınmamaktan, yani terk edilmekten kaygı duyar. “Beni bırakma ne olur!” gibi cümleler eminim ki tüm ebeveynler için çok zorlayıcıdır. Çocuğun terk edilme kaygısını aşması için akşam okuldan alma rutinine özen göstermek gerekiyor. “Şimdi senin okula gitmen gerekiyor ama okul bittiğinde ben burada seni bekleyeceğim.” demek ve gerçekten okul bittiğinde orada olmak, çocuğun zihninde annesinin veya babasının gidip her defasında geri geldiğine dair bir deneyim oluşturarak kaygısını azaltır. Sahip olduğu endişeler azaldıkça okul için heyecan duymaya başlar çünkü okul aslında arkadaşlarıyla sosyalleşebildiği, oyunlar oynayabildiği, keşfetme ihtiyacını çokça karşılayabildiği bir yerdir.
Bu dönemde yaşanan deneyimlerin pek çok açıdan önemli olduğunu biliyoruz. Her iki taraf için de zorlayıcı olan bu süreçte çocuk, sosyalleşmenin ilk adımlarını atar ve yaşıtlarıyla ilişki içinde olmayı öğrenir. Uyum becerilerini geliştirerek bir grubun parçası olmayı ve bazen de olmamayı deneyimler. Kısacası tüm hayatı boyunca kullanacağı sosyal becerilerin temellerinin atıldığı bir dönemdir okula başlama süreci… Bu nedenle bu süreci hem çocukların hem de ebeveynlerin mümkün olduğunca keyifli geçirmesi oldukça önemli.