Olumlu içsel konuşma dediğimizde iç sesimizi yıkıcı değil, aksine moral verici ve destekleyici bir şekilde kullanmaktan bahsediyoruz. Bu, kendimizle kabul, sevgi ve öz şefkat dolu bir yerden; yargılamadan konuşmayı içeriyor. Kendimizle konuşma şeklimiz hayatımızın her alanını etkilediği için bu konuda kendimizi geliştirmek oldukça önemli. İyi haber ise şu: Olumlu içsel konuşma pratiğini zamanla geliştirmek mümkün.
Hepimizin kafasında durmadan konuşan sesler var. O sesler zihnimizin içinde birer orkestra şefi gibi hareket ederek zaman zaman düşüncelerimizi yönlendirebiliyorlar. Farkındalığımızı bu iç seslere yöneltmek bazen keyifli, bazen de oldukça zorlu bir deneyim olabilir. Kişinin yaşam tarzını değiştirmeyi veya iyileştirmeyi istemesi gibi hayli tanıdık bir durumu ele alalım mesela… Bu neleri kapsar? Mevcut koşullara bağlı olarak, bazen oldukça radikal bir değişim anlamına gelebilir: Her gün meditasyon için zaman bulmak, esnemek veya vücudunu hareket ettirmek, yoga veya başka herhangi bir bilinçli farkındalık pratiği yapmak ya da zorlu durumlarda sakin kalarak yüksek seviyede stresle başa çıkmayı öğrenmek olabilir… Liste böyle uzayıp gidiyor.
Bu yolculuğun başlangıcında “doğru” şeyi (seni hedefine yaklaştıran eylem) seçmek oldukça yorucu olabilir. Değişim yaratmayı zorlaştıran eski düşünce tarzımıza veya alışılmış davranış kalıplarımıza saplanmış hissedebiliriz. Genellikle çocuk filmlerinde, karakter bir düşünceden diğerine sürüklenirken her iki omzunda kulağına fısıldayan bir melek ve bir şeytan belirir. Bu karakterler, “kafamızdaki sesleri” veya seçim yaparken zihnimizde çatışan düşünceleri temsil eder. Peki, sence ne fısıldıyorlar? Ne diyorlar? Nasıl söylüyorlar?
Birçoğumuz film ve televizyonda sıklıkla tasvir edildiği gibi biri kötü, diğeri iyi olmak üzere iki farklı ses işitmeyebiliriz. Bunun yerine kafamızın içinde sanki arılar vızıldıyormuş gibi, ayırt etmekte zorlanacağımız kadar çok ses duyabiliriz. Tüm bu seslerin arasında da iç dünyamızda bir duygu fırtınası uyanabilir.
Peki, böyle zamanlarda kendimizi o seslere kaptırmamak için ne yapabiliriz? Bu düşünceleri, özellikle de zorlayıcı olanları nasıl yönlendirebiliriz? Dikkatimizi kendimize yönlendirerek olumlu bir şekilde konuşmayı nasıl seçebiliriz?
Hayatı nasıl yönlendireceğimize dair bize yol gösteren bir kullanma kılavuzundan faydalanmak harika olmaz mıydı? Her ne kadar internet tavsiyeler, öneriler ve öğütlerle dolu olsa da herkese uyan tek bir çözüm olmadığını kabul etmeliyiz. Kendimizle sağlam bir ilişki kurmak her birimizde farklı şekillerde tezahür edecektir. Benim düşünceme göre olumlu bir içsel konuşmanın ve bunu sürdürmenin yolu mutlaka sevgiden geçiyor. Özellikle öz sevgiden… Kendimizi elimizden geldiğince sevmeye çalışmak ve yargılamadan kabul etmek zaten hepimizin yapması gereken şeyler, değil mi? Bunu yaptıkça hem kendimiz hem de başkaları için şefkat bulacağız.
Dr. Kristin Neff, öz şefkat alanında önde gelen uzmanlardan biri. Ona göre öz şefkat, öz yargılama yerine öz nezaketi, izolasyon yerine ortak insanlığı ve aşırı özdeşleşme yerine bilinçli farkındalığı seçmek anlamına geliyor. Önerdiği egzersizlerden biri eleştirel içsel sesimizi değiştirmek. Bu şekilde kendimizle iyi bir ilişki kurmamıza yardımcı olmak için kendi iç eleştirmenimizin farkında olmamızı, sevecen ve sevgi dolu bir şekilde hatırlatıyor bizlere.
Geçtiğimiz yüzyılın sonunda M. Seligman tarafından ortaya atılan “pozitif psikoloji” terimi, pozitifliği artırmayı ve bireylerin gelişimine yardımcı olmayı amaçlayan bilimsel araştırma alanının bir parçası. Psikolojinin bu dalı, pozitif psikoloji müdahalelerinin kişinin genel yaşam doyumunu ve mutluluk deneyimlerini artırmaya yardımcı olabileceğini gösteren araştırmalarla destekleniyor. Armetta tarafından yapılan bir başka araştırma da, olumlu içsel konuşmanın bireysel mutluluk düzeyini büyük ölçüde artırabileceğini gösteriyor. Dahası pek çok araştırma, düzenli bir olumlu içsel konuşma pratiğinin hayatımız üzerinde başlıca üç faydası olabileceğini gösteriyor:
Peki, bu tam olarak ne anlama geliyor? Hangi egzersizleri hayatımıza hemen dâhil edebiliriz?
Aşağıda, sana özel o yolda kendin için en doğru olanı bulmanda ilham verebilecek üç kişisel öneri bulabilirsin.
Bu ilk pratik hepimizin aşina olduğu bir yaklaşım: Acele etme.
Birçoğumuz haftanın beş günü çalar saatle uyanmaya, yapılacaklar listeleriyle uğraşmaya, son teslim tarihlerine yetişmeye, insanlarla olan ilişkilerimizi geliştirmeye ve genel olarak hayatın getirdiği sorumluluklarla meşgul olmaya odaklanmışken bu görevlere kendimizle olumlu konuşmak gibi bir madde daha eklemek o kadar kolay olmayabilir.
Bu yüzden ilk adım kendine karşı nazik olmak ve acele etmemek. Yolculuğunun başlangıcında kendinle nasıl konuştuğuna dair basit bir farkındalık zaten yeterli olacaktır. Zihninde olumsuz içsel konuşma duyduğunda sadece bunun farkında olmayı dene. Sonra bir adım daha ileri gitmek için, herhangi bir içsel konuşmanın iyi oluşunu nasıl etkilediğine ve günlerini, ilişkilerini, genel olarak yaşamını nasıl yönettiğine dikkat edebilirsin. İçinde o anda konuşmakta olan ses yerine, olumlu içsel konuşmayı seçmek nasıl olurdu? Mevcut içsel konuşmanı daha destekleyici bir sese nasıl dönüştürebilirsin?
Bu belirli bir gün, hafta, ay, hatta yıl içerisinde tam olarak bitirilemeyecek bir süreç aslında. Kişisel görüşüme göre bu tekrar tekrar dönmemiz gereken, ömür boyu sürecek bir egzersiz.
Düşünceler kafanı karıştırdığında, onları o anda yakalamaya çalış. Bunu bir günlük tutarak, telefonuna notlar alarak, kendi videonu çekerek veya sesini kaydederek yapabilirsin. Böylelikle düşüncelerin, zihnini yakıp yıkarak geçen, seni bitkin düşüren güçlü bir kasırga olmaktan çıkarlar. Bunun yerine istediğin zaman okuyabileceğin veya dinleyebileceğin kelimeler hâline gelirler. Bu adımı atarak kendi düşünce kalıplarını daha net fark edebilir, düşüncelerine daha nesnel bir şekilde bakabilirsin. Düşüncelerine baktığında kendine şunu sorabilirsin: Ne diyorlar? Nereden geliyorlar? Neden mevcutlar?
Öz eleştiri, öfke veya hayal kırıklığı gibi zorlayıcı duygularla renklenmiş düşünceler aniden belirirse yapman gereken tek şey orada olduklarını kabul etmek. Bu tür düşüncelerin de sana kendin hakkında bir şeyler öğretebileceğini ve büyümene yardımcı olabileceğini hatırlayarak sadece varlıklarını kabul etmeyi dene.
Meşhur bir söyleyiş vardır: Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan başkalarına da öyle davran. Arkadaşlarımıza ve ailemize koşulsuz bir sevgiyle yaklaşırız çoğu zaman, onlara her krizde nezaket ve sabırla yardım etmeye istekli oluruz. Şimdi aynı özeni kendine de göstermeyi dene.
İlk başta kolay olduğunu düşünebilirsin ancak bu en zor egzersizlerden biri olabilir. Kendinle bir arkadaşınla oturur gibi otur. Kendine bir fincan kahve yap, en sevdiğin yemekle kendini şımart, uzun bir banyo yap veya kendini beslemek için canın ne istiyorsa onu yap.
Bu zamanlarda sadece kendine ait bir alan yaratmana izin ver. En sevdiğin arkadaşların ve aile üyelerin için yaptığın gibi kendini sevgi dolu bir yerden dinle.
Yazar: Dilara Erikli