Şimdi rahat bir koltuğa otur ve derin bir nefes al. Biraz sorgulayıcı, biraz düşündürücü ve sonunda özgürleştirici bir beş dakika geçirelim. Hayatını, çevreni ve yaşadıklarını bir gözden geçir. Aklına önce hangileri geliyor, bir düşün. Gözden geçirdikten sonraki hislerin nasıl, bedenin nasıl hissediyor? Peki, bir de sadece bugünün nasıl geçti, neler oldu, her detayıyla düşünmeye çalış. Hatta mümkünse bir kâğıda bunları kısaca not et; neler yaşadın, neler hissettin, gün sonundaki çıkarımların neler?
Şimdi de şunu düşün: Günün hakkında yaptığın yorumların içeriği nasıl? Olan olayları iyi, kötü, sıkıcı, keyifli, verimsiz gibi etiketlerle mi anlatıyorsun, yoksa sadece olanları mı söylüyorsun? Şayet ilk söylediğimi yapıyorsan yalnız değilsin.
Hadi, bir senaryo yaratalım. Sabah arabana bindin, yetişmen gereken bir yer vardı ama arabanın çalışmadığını fark ettin. Sinirlendin, çaresiz hissettin. O sırada dışarıda sıcacık, pırıl pırıl parlayan bir güneş vardı. Belki de trafiğe takıldın veya bugün normale göre çok fazla kırmızı ışığa yakalandın. Bu sırada önünden gülerek, el ele geçen bir çift fark ettin. Belki sokakta yürürken biri sana çarptı ve özür dilemeden geçti, bu olay olurken birisinin sokak çalgıcısına hatırı sayılır miktarda bir para verdiğini gördün. Belki bir kafede üstüne yanlışlıkla kahve döktün. Üstüne kahve döktüğünde sana peçete getiren biriyle tanıştın ve yeni bir arkadaşlığa adım attın belki de.
Günlük hayatımızın bu kadar dengeli olmadığını hepimiz biliyoruz. Sen yine de gününü bu detay seviyesinde değerlendirmeye çalış. Odak noktanın nerede olduğunu hissediyorsun: Seni etkileyen olaylara mı, çevrende yaşananlara mı veriyorsun dikkatini? Belki ikisine birden… Belki bütün bunlara farkında olarak veya olmaksızın duygusal etiketler atfediyorsun. Kırmızı ışığa, çalışmayan arabaya, dökülen kahveye, kahveyi döken kişiye… Şimdi tüm bu olayları bir yakınına anlattığını düşün. Anlatırken hangi kelimeleri seçtiğine, olaylarla ilgili nasıl yorumlar yaptığına bir göz at.
Öncelikle etiketlemenin geniş bir kavram olduğunu söylemek isterim. Etiketlemek, yaşamımıza giren insanlara, deneyimlediğimiz olaylara verdiğimiz isimlerdir. Etiket konusunu derinleştiren element ise üzerimizdeki etkisinin bir kelimeden çok daha ötesine geçmesidir. Her etiketin altında bir anlam vardır ve o anlamlar bizim kendimizle ve çevremizle ilgili düşüncelerimizi şekillendirir, aynı zamanda düşüncelerimiz de koyduğumuz etiketleri belirleyebilmektedir.
Arkadaşının sana aldığı bir vazoyu beğenip beğenmemene göre ona bir ad vermiş olursun. Güzel bir vazo, estetik olmayan bir vazo… Hatta bu etiket arkadaşına kadar uzanabilir. Zevkli arkadaş, zevksiz arkadaş… Başka bir örnek ise yapılan bir davranışa etiket takmak olabilir. Eşinin birkaç defa evde yanlışlıkla bir şeyleri devirip kırdığını veya elinden düşürdüğünü fark etmişsindir. Sonra ağzından “Sen de amma dikkatsizsin!” gibi bir laf çıkar mesela… Oysa birini yalnızca birkaç örnekten yola çıkarak dikkatsiz diye adlandırmak, tek bir olaya bakarak o kişinin bütünüyle ilgili genel bir yorum yapmak olur. “Ben o anlamda söylemiyorum ki, lafın gelişi söylüyorum.” veya “Ama gerçekten çok sakar ve dikkatsiz, ne yapayım?” dediğini duyar gibiyim. Yapıştırdığımız bu etiketlerin karşımızdaki kişide yarattığı etkiler oldukça büyük olabilir.
Yukarıdaki örneklere baktığımızda, etiket koymamızın sebeplerinden birinin hayattan beklentilerimiz olduğunu söyleyebiliriz. Beklentilerimiz bir şekilde karşılanmadığında aklımıza o olumsuz çağrışımlar gelebilir ve enerjimizi düşürebilir.
Etiketleme aynı zamanda insanın bilişsel düzeyde gerçeklerden uzaklaşmasıdır. Hepimiz etiketlerimizi kendi bakış açımız, hayattaki değerlerimiz, inançlarımız ve düşüncelerimiz doğrultusunda geliştiririz. Bu sebepten ötürü etiketler çoğu zaman doğruyu yansıtmaz. Biraz yavaşlayıp etiketlerin üzerimizdeki etkilerine yakından bakmakta fayda var.
Şu başlık bile içimi ısıtıyor. Öncelikle etiket azaltmak ne demek, ona bir bakalım. Etiket azaltmak nötr bir yaşam hâline geçiş demektir. Mutluluğu “mükemmellikte” değil, “mükemmel olmayanda” bulmaktır. Etiketlerimizi nasıl azaltabileceğimize dair etkili öneriler:
Yaşanan olayları etiketlemeden devam etmek, zihnimizi dingin tutmanın etkileyici yollarından biridir. Etiketsiz bir yaşama geçmenin yolu ise etiketleri o an fark edip kendimizi yargılamadan, gözlem alanına geçmektir. Bir olaya etiket takmadan yaklaştığımızda beynimize bu durumu kabullendiğimizin ve onunla barışık olduğumuzun sinyallerini veririz.
Etiketlediğimiz olayların hepsinin altında bir duygu vardır aslında. Duygularımız ise koca bir dağın üzerinden geçen bulutlar gibidir: Gelirler ve giderler. Otomatik olan etiketleme davranışımız ise orada kalır ve yarattığı his enerjimizi düşürebilir. Duyguların geldikleri gibi geçip gittiklerini aklımızda tutmak hayatın akışını kolaylaştırır. Onları durdurmaya çalışmak veya olduklarından daha büyük bir hâle getirmek yerine basitçe onlarla iletişime geçmeyi, onları şefkatle davet etmeyi ve bir çocuk gibi âdeta merakla izlemeyi deneyebiliriz Hatırla: Hislerimiz düşüncelerimizi, düşüncelerimiz davranışlarımızı etkiler.
Etiketleri azaltmak, yaşadığımız hayatı kabul etmektir. Etiketleri kaldırmayı araştırırken kendimize yüklenmeden bunu yapmaya çalışmak, kendimizle kaliteli bir ilişki kurmak adına güzel bir egzersiz olabilir. Psikolojik alanda yaptığımız değişimler köklü değişimlerdir. Kendimize bu değişim için süre tanımak, sonuca değil sürece odaklanmak bizlere iyi gelecektir. Hayatın bir güzel yanı zıtlıkları aynı anda içinde bulundurmasıdır. Hem mutlu hem mutsuz anların tadını çıkarmak nasıl olurdu? Belki yarın gün içinde yaşadığın bir olayı etiketlediğini görürsün; durursun, fark edersin ve o etiketi yavaşça kaldırıp kaldıramadığına bakarsın…