Hiç nefesini tutmayı ya da açlık hissini bastırmayı denedin mi? Tuvaletini tutmak nasıl bir his? Tüm bunların cevabını verdikten sonra, bir de şu soruyu sor kendine: Düşüncelerini durdurmak ne anlama geliyor?
Bedende her organın bir işlevi var. Hepsi hayatta kalmamızı sağlamak için bir bütün olarak durmaksızın çalışır. Nefes akar, mide guruldar, göz görür, zihin ise düşünür.
Zihnimizdeki düşünceler bizi korkuttuğunda genellikle ilk tepkimiz onları tamamen susturmak, zihnimizi durdurmak oluyor. Peki bu gerçekten mümkün mü?
Meditasyon, çabasız bir olma hâli, sonu olmayan bir yol. Ancak bu yol, diğerlerinden biraz farklı. Meditasyon yapmak hareket hâlindeki bir aracın içinde olmaktansa yolun kenarında oturup gelip geçen araçları izlemeye benzer. Yolun kenarında oturup, zihnimizden geçenleri izleriz. Zihnimizde düşünceler belirir ve yok olur, tıpkı yoldan geçen araçlar gibi. Onlara kapılıp gitmek yerine, onları dışarıdan biri gibi izledikçe üzerimizdeki etkilerinin azaldığını görürüz. Yani yaptığımız şey, zihni tamamen durdurmak ve onu susturmak değil, ona hiç müdahale etmeden, o hâlini izlemek aslında.
Düşünceleri durdurmaya çalışmak da aslında hiç kolay bir iş değil. Unutmayalım ki yetişkin bir zihin günde ortalama 60.000 ila 70.000 arasında düşünce üretiyor. Böylesi çalışan bir sistemi durdurmaya çalışmak çok zor. Durdurma çabası içinde bir direnç barındırır. Unutma ki, biz direnç değil, dinginlik ve çabasızlık arıyoruz. Bir işi oldurmaya çalıştıkça o işin olmadığını gündelik hayatta hepimiz birçok kez tecrübe etmişizdir. Aynı durum zihnimiz için de geçerli. Onu durdurabilecek bir tuş, bir buton yok. Olmayan tuşu arayıp durmak da, açıkçası biraz vakit kaybı.
Zihnimiz, bizi biz yapan, sistemin çalışmasını sağlayan bütünün en önemli yapı taşlarından biri. Ancak sorun, kişinin zihni bizzat kendisi, benliği zannettiğinde ortaya çıkıyor. Gerçekten de sık sık düşüncelerimizi, aklımıza gelen her şeyi kolayca kendi benliğimizle bağdaştırırız. Aklımıza olumsuz düşünceler geldiğinde kendimizi kötü, olumlu düşünceler geldiğinde ise iyi hissederiz. Ancak düşünceler kim olduğumuzu tanımlamak için yeterli değil. Bilinçli farkındalık pratikleriyle düşüncelerin kaynağına bakarak ona ihtiyaç duyduğu ilgiyi verebiliriz. Böylece akıp giden her düşünceye takılmadan, onların da gelip geçici doğalarının farkına varmak mümkün olur.
Meditasyon esnasında zihnimizi izlerken herhangi bir yorumda veya yargıda bulunmamaya gayret ederiz. Düşüncenin peşinden gitmeden, karşımıza çıkanları yargılamadan anda kalmayı deneyimleriz. Zihin ve düşünce yapıları bize görünür hâle geldiğinde, yalnızca zihinden oluşmadığımızı fark ederiz.
Zihnini dinleme kavramı sana tanıdık geldiyse bilirsin, içerisi çok gürültülü ve fazlasıyla hareketli. Yorulmakta haklı değil mi? Günde 70 bin düşünce! Böylesi yoğun işleyen bir alanda, kaslarımız hem dinlenmeye hem de güçlenmeye ihtiyaç duyar. Nasıl ki her gün koşuşturan bedenimizi çeşitli egzersizlerle güçlendiriyoruz, beynimizdeki kaslar da bizden aynı şeyi bekliyor. İşte burada devreye meditasyon giriyor.
Düşüncelerimizi durdurmaya kalktığımızda içeride büyük bir mücadele başlar, mücadele devam ettikçe yorgun düşeriz. Kendi kendine düşüncelerinin gelip geçmesine kızdığın, onlara ket vurmaya çalıştığın oldu mu? Özellikle meditasyon esnasında kendinle savaşıp meditasyon yapamadığından yakındığındığında, hatta bu yüzden meditasyon yapmaktan vazgeçtiğinde şunu hatırla: Düşüncelerimizi durdurmak mümkün değil. Fakat an’a odaklanarak zihnini dinginleştirmek mümkün.
Meditasyon ile zihni düşüncelerimizden arındırmaya değil, bu düşünceleri yakından izlemeye başlarız. Kendimizde hiç bakmadığımız yerlere, bambaşka bir bakış açısından bakıp yepyeni şeylerle karşılaşabiliriz.
Dikkatimizi düşünceleri izlemeye verdiğimizde herhangi bir eylemde bulunmadan durup sadece onları izleriz. Böylece meditasyondaki “sadece olmak” hâlini sakince tecrübe etmiş oluruz.
Amacımız, kendimizi keşfe çıkmak, zihnimizi dinlendirmek ve güçlendirmek. Meditasyonla anda kalmaya ve farkındalığa kapı aralayarak sen de bunu hayatına yayabilirsin. Dönüşüm zihni durdurarak değil, kendini keşfetmekle mümkün.
Yazar: Burcu Durmuşoğlu