Romantik ilişkimizde iyi hissedişimizi sürdürmemize yardımcı olan en önemli unsurlardan biri ilişkiye dair kaynaklarımızdır. Bu kaynaklar tıpkı bireysel süreçlerimizde olduğu gibi, sağlıklı olanı beslememizi mümkün hâle getirir.
Birçoğumuz ilişkimizin sağlıklı ilerleyebilmesi için hayat akışımız içinde çift olabilmeye alan tanımamız gerektiğini biliriz. Bu gerekliliğin dayandığı noktalardan biri de kaynaklarımızla ilişkilidir. Partnerimizle baş başa oluşumuza ayırdığımız zamanlar kaynaklarımızın kendini çoğaltabilmesine olanak tanır.
Günlük hayatın yoğun ve rutin akışı içinde kendimize ve ilişkimize zaman ayırmanın önemini daha az hatırlar hâle gelebiliriz. Sorumluluklarımız, üstlendiğimiz rollerin gereklilikleri hayatımızın temel belirleyicileri hâline gelir ve giderek daha çok alan kaplar. Bu durum, çoğu zaman yorgun ve stresli hissetmemize de sebep olur. Kaynaklarımızı daha az kullanmamıza sebep olacak bir kısır döngünün içine çekilme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız. Gerekliliklerin giderek alan kaplaması, bizim ise bu sırada kendimize ayırdığımız alanın giderek daralması…
“Bu haftanın nasıl geçtiğini ve bittiğini anlayamadım.”, “Partnerimle yapmak istediklerimiz var ancak planlarımızı bir türlü gerçekleştiremiyoruz.”, “Bazen birbirimizle sohbet etmeye dahi zaman ayıramıyoruz.”, “Kendimi öyle yorgun hissediyorum ki, hiçbir şeye yetişemiyor gibiyim.” gibi cümleler hepimizin biraz tanıdık olduğu ifadelerdir. Bu cümlelerin hayatımızda daha çok geçerli olduğunu fark ettiğimizde ise neyi daha farklı yapmamız gerektiğini gözden geçirebiliriz.
Dış dünyanın talepleri ve özel hayatımız arasındaki sınırların daha dengeli olacak şekilde yeniden düzenlenmesi, her şeye yetişme çabamızın bize yüklediklerinin farkına varmak, önceliklerimize yönelik bir değerlendirme yapmak ve hem kendimizi hem ilişkimizi bu listede nereye koyduğumuza yeniden bakmak… Hayatımızın kendi ritmine kavuşmuş ilerleyişinde dışarıya birkaç adım atarak yaşadıklarımıza mesafe almak bize her zaman yardımcı olur. Böylece yaşam deneyimi kapılıp gittiğimiz bir akış olmaktan çıkar ve bizim de etkimizin olduğu bir süreç hâlini alır. Yaşam alanlarımız arasında var olan sınırları, sorumluluklarımızı, isteklerimizi ve önceliklerimizi yeniden düzenlemek bu sayede kolaylaşır.
Partnerimizle iletişimimizin niteliği, ilişkimizin niteliğine dair de pek çok şey söyler.
“Partnerimin beni anladığını düşünüyor muyum? Onunla paylaşmak konusunda motive miyim? Olumlu ya da olumsuz, ona anlatacaklarımla ilgileneceğini düşünüyor muyum? Anlaşılmış ve duyulmuş hissediyor muyum? Bu soruları onun için soracak olursam nasıl yanıtlar alırım?”
Birbirimizle konuşmaya ve paylaşmaya dair motivasyonumuz, anlaşıldığımızı hissetmekle oldukça ilişkilidir. Karşımızdaki kişinin bizimle ilgilendiğini ve deneyimimize merak duyduğunu bilmeye de ihtiyaç duyarız. Bu sorular, ilişkimizde bunun ne oranda var olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir. Vereceğimiz olumsuz yanıtlar ise neyin daha farklı olması gerektiğini bulmamız için bir harita işlevi görür.
Paylaşmaya dair artık yeterince istekli olmamak, partnerimizin bizimle ilgilenmediğine inanmak veya bizim ona duyduğumuz ilgiyi kaybetmemiz… Bu gibi olumsuzluklar, ilişkimizin canlılığını ve yakınlık hissimizi sürdürmenin en temel kaynaklarından biri olan paylaşım kanalını bir şeylerin tıkadığını bize anlatır. Aynı zamanda ihtiyacımızı da gösterir. Tıkanıklığa sebep olan durumu artık görmezden gelmemek ve onun yeniden akışkan hâle gelmesi için çözüm üretmek…
Paylaşımımızı sekteye uğratan engeller birçok farklı şeyle ilgili olabilir. Her ilişkinin oldukça kendine özgü dinamikleri vardır. İlişkimizi kendi gelişim hikâyesi içinde değerlendirmemiz bu nedenle önemlidir. “Ne kadar süredir partnerimle paylaşım konusunda isteksizlik yaşıyorum? Ne zamandır onun beni anlamayacağını veya önemsemeyeceğini düşünüyorum? Böyle hissetmeme sebep olan olayları anımsayabiliyor muyum? Partnerim bu şekilde hissettiğimden haberdar mı? Benim yaşadığım zorlanmayı o nasıl deneyimliyor? Acaba o da benim gibi mi hissediyor? Eğer öyleyse o bu durumu nasıl açıklıyor?”, “İlişkimiz, sadece ikimizin yaptıklarından etkilenmiyor. Biz, bir zaman dilimi ve bağlama göre yaşıyoruz. Peki, arka fonda var olan bu önemli değişkenlerin bize etkisi ne? Yani iş hayatımız, aile ilişkilerimiz, sağlık problemleri, ekonomik zorluklar, dünya gündemine dair zorluklar veya travmatik yaşam olayları… Bizim ilişki hikâyemizde bu değişkenlerin yeri ne? Yakınlığımızın sekteye uğramasında bu gibi dışsal stres faktörlerinin payı var mı? Eğer öyleyse bu zorlukların bizi uzak düşürmesinin önüne nasıl geçebiliriz? Zorluklarla birlikte baş edebileceğimizi nasıl hatırlayabiliriz?”
Bu soruların her biri ilişki alanımızda ikimiz arasında yer tutan kırgınlık, içerleme, çaresizlik, öfke gibi duyguların kaynaklarını anlamamızı kolaylaştırır. Bunlar, daha derinde yer alan ve kendimizi koruma refleksimizi harekete geçiren duygularımızdır.
Bu gibi duyguların oluşmasına ve giderek yerleşmesine sebep olan problem alanlarını tanıyıp onlara çözüm ürettiğimizde ise ilişkimiz güvenli ve keyifli hâline kavuşur. Karşımızdaki kişinin bizi önemsediği ve sevdiği bilgisine yeniden varabilmişizdir çünkü. Biz de onu merak eder ve istekle ona yönelebilir hâle geliriz. Aramızda var olan soru işaretleri ve çekinceler azalır. Merak, istek, arzu ve güven yeniden canlanır. Böyle bir atmosferde hayatı ve kendimizi birbirimizle daha çok paylaşmak isteriz.
Sohbet etmek, kendimizi anlatmak, dinlemek, hiçbir şey yapmak zorunda hissetmeden tatlı bir tembellikle sadece birbirimizin varlığından keyif almak… Birbirimize arzu duymak, yaşamın eğlenceli tarafını çoğaltmak için zaman ve alan yaratmak: örneğin beraber seyahat etmek, müzik dinlemek, dans etmek, dizi veya film izlemek, oyun oynamak, rutin akışın dışına çıkmak ve şehrin hiç gitmediğimiz bir semtine yolumuzu düşürmek, partnerimizin sevdiğini bildiğimiz şeyleri planlarımıza dâhil etmek, ona sürprizler yapmak…
Sevgimizi ve beğenimizi dile getirmek, birbirimize dokunmaktan, merakla bakmaktan, gülümsemekten ve nasılsın diye sormaktan vazgeçmemek…
Seçenekler çoğaltılabilir. Çünkü iç dünyamız ve ilişkimiz birçok farklı eylemle ve kanalla beslenmeye açıktır. Sanat, doğa, spor, meditasyon, sosyal çevremiz, dinlenmek veya eğlenmek… Bu gibi davranışların her biri, ilişkimizin kaynakları olarak çalışır ve sağlıklı işleyişimizi destekler. Bireysel iyi oluşumuzu öz bakımla sürdürebilmemiz gibi ilişkimiz de ona özen göstermemize ihtiyaç duyar. Kaynaklarımızın farkında olmak ve onları aktif bir aralıkta tutmak bu yüzden önemlidir.