Hayatında bir kez olsun mükemmeliyetçi diye nitelendirildin mi? Hayatında mükemmeliyetçi bir patron, eş, anne, baba ya da arkadaş var mı? Mükemmeliyetçiliği detaycılık, hiçbir şeyi beğenmemek, ya hep ya hiç düşünce yapısına sahip olmak şeklinde tanımlıyor olabilirsin. Bu tanım, hem doğru hem yanlış. Bunlar, mükemmeli arayan ve hedefleyen insanlarda bulunabilen özellikler. Fakat ne yazık ki mükemmeliyetçilik, çoğu insanın karakterinde daha da gizli noktalarda saklı olabilir. Ve bu noktadan sinsice hayatı zorlaştıran, işlerin rayında gitmesine engel olan davranış kalıpları yaratabilir.
Sinsice diyorum çünkü genelde iş ve özel hayatında çıtası çok yüksek olan ya da hayatını çok düzenli ve tavizsiz yaşayan insanları mükemmel diye görüyoruz. Durumunu daha “ortalama” ya da “alçakgönüllü” bulduğumuz birine -ki bu kişi kendin de olabilirsin- gelince ise; onu pek mükemmeliyetçi kategorisine koymayız. Oysa ki; dışarıdan bakıldığında daha alçakgönüllü ve dağınık görünen hayatların altında, mükemmeliyetçi bir zihniyet yatıyor olabilir. Okul hayatında, ilişkisinde ya da elini attığı bir işte ne yaparsa yapsın kendini bir türlü başarılı ve potansiyelini gerçekleştirmiş hissedemeyen insanların bazıları aslında, bilerek ya da bilmeyerek bu kategoriye girer. Çünkü bazen kendimizden, hayattan ve diğer insanlardan beklentilerimizde de çıtayı çok yüksek tutarız ve bu çıtaya erişememe korkusu ile bazı şeylere başlamayız bile. Bu yüzdendir ki; erteleme huyu olan insanların büyük kısmını mükemmeliyetçiler oluşturur diyebiliriz. Hiçbir zaman başlamak için doğru an değildir, yeterince hazır olmak zordur. Dahası aslında zihnimiz, kendi kendimize dayattığımız -meli -malı’lardan kaçıyordur. Yapmak istemeye istemeye altına girilen yükler, sorumluluklar ağırlaşmıştır. Sonuç olarak hiçbir şey başaramadığımız ve yetersiz olduğumuz algısı beslenir.
Mükemmeliyetçi bir kişi, takıntı boyutunda kusursuzluk arayışında olabilir. Onun için gittiği evlerin düzeninden buluştuğu insanın kıyafetine kadar her şey kusursuz olmalıdır. Kendi hayatında çıkan en ufak bir pürüz bile onu rahatsız ve gergin hissettirir. Bütün bir haftası saati saatine planlanmış olabilir ve bu planlardan biri dahi değişse bu insanın dünyası altüst olur. Böyle insanlar bilişsel terapi literatüründe “zorlantılı” insanlardır. Mükemmeliyetçi bir insanı hayatının mükemmel ya da kusursuz olduğuna asla ikna edemezsiniz çünkü onların gözünde kendi beklentileri gayet sıradandır. Kimileri ise başarı odaklılıkta boğulmuştur. Onun önünde her zaman başarılacak görevler ve listede üstü çizilecek maddeler vardır. O hiçbir zaman bir önceki görevi tamamlamış olan değil, önündeki görevi başarma sürecinde olan insandır. Bu yüzden böyle insanlara iltifat ettiğinizde aldığınız bu tarz cevaplar çoğunlukla alçakgönüllükten değil, onlar gerçekten buna inandığı içindir.
Ne yazık ki; herhangi bir konuda standartlarımızı çok yükseğe koymak, uzun vadede tatminsizlik ve hayal kırıklığı getirir. Bunun sebebi, bu standartların normal ve başarılabilir olduğu inancı. Dışarıdan oldukça zor görünen hedefleri başarsanız ve çok yüksek statülere ulaşsanız bile, kendiniz için daha başarılacak pek çok şey vardır. Ve başkalarından gelen takdir asla sizi doyurmaz. Hedeflerin gerçekçi olmadığını düşünmek yerine, yeterince çalışıp uğraşırsanız her şeyi yapabileceğinize inanırsınız. Bu hedeflere ulaşamayınca da kendinizi suçlarsınız. Başardıklarınız hiçbir zaman yeterli gelmese de gelişme ve ilerleme hissi sizi ayakta tutar. Sürekli daha nihai gördüğünüz bir noktaya doğru koşarsınız. O da bitse rahatlayıp gevşeyebileceğinize ve özgür olacağınıza inanırsınız. Kötü haber: O gün hiç gelmeyecek, çünkü hep bir başka hedefe koşacaksınız. Mükemmeliyetçilik insanı zehirlemeye böyle başlıyor işte. Çünkü önünde sürekli kendini kıyasladığın ve “daha iyi” olduğunu düşündüğün örnekler olacak. Tatminsizlik ve çizdiğimiz çerçevenin içini dolduramama hissi sürekli hale geldiğinde tükenme başlıyor.
Eğer hayatında bazı şeyler dağınık olduğunda kendini huzursuz ve gergin hissediyorsan, sen de kendini içerden zehirleyen bir mükemmeliyetçi olabilirsin.
Bu cümlelerden bir veya birkaçı sana tanıdık mı? Öyleyse kendini her an meşgul olmanın alışıldık alanına bırakmış bir halde sürükleniyor olabilir misin? Mükemmeliyetçi biri, bir işe ya da hayat tarzına en başta neden başladığını dahi unutarak sadece yapmak ve yanına tik atmak için sürdürebilir. Günün sonunda bu, hem varoluşsal bir kaygı hem de kocaman bir baskı olarak karşımıza çıkabilir. Bu baskı bunaltıcı hale gelir ya da “Ben ne yapıyorum?” soruları anksiyete ve depresyona sebep olabilir. İş-özel hayat dengesi bozulur, kendinizi vaktin çoğunu yapacağınız işlere değil onları planlamaya ve düzene sokmaya çalışmaya geçirirken bulursunuz. İşte mükemmeliyetçiliğin ve bir anlamda kontrolcülüğün patlak vermeye başladığı noktalar genelde buralar.
Dahası bu davranış kalıpları sıklıkla; bağırsak problemleri, migren, ülser, kolit, cilt problemleri, yüksek tansiyon ya da aritmi gibi fiziksel rahatsızlıklara yol açar. Hatta bunlar zamanla kronikleşir.
Mükemmeliyetçiliğin yarattığı en büyük ve hissedilir olumsuz duygu baskı. Gevşemek keyifli. Fakat mükemmeliyetçi insanın gözünde “bir amaca hizmet etmeyen” aktiviteler, vakit kaybı ve dolayısıyla suçluluk sebebidir. Onun için hayattan zevk almak gitgide zorlaşır çünkü bu,mükemmeliyetçi insanın kendi standardındaki başarıya endekslidir. Ne zaman ki bir görev tamamlanır o zaman haz duyulur. Kimi insan kendine yönelik bir baskı ve öfke halindeyken kimi ise çevresine karşı çok eleştirel ve tahammülsüzdür bu standartlarıyla. Bu yüzden yalnız kendilerini değil ilişki içinde olduğu insanları da gergin hissettirebilir ve onlara yargılayıcı davranabilirler.
Kendini çok zorlamana ve elinden geleni yaptığına inanmana rağmen hayatında bazı şeylerin kontrolün dışında kötüye gittiğini hissediyor musun? İşin için var gücünle çabalarken arkadaşlarından, ailenden onları hayal kırıklığına uğrattığını duyuyor musun? İlişkilerinde de her şeyin mükemmel olması gerektiğini düşündüğün için bunları duymak seni daha da mı üzüyor? Ya da basitçe söylemek gerekirse; etrafından sıkça mükemmeliyetçi olduğunu mu duyuyorsun? Kendini yukarıdaki cümleleri kurarken bulduysan basit birkaç pratikle hayatındaki baskı ve hayal kırıklığını azaltabilirsin.
Beklentilerini yüksek ve hayatını belli bir standartta tutmak sana ne fayda sağlıyor? Bunu yaparken neleri feda ediyorsun? Maddeler halinde sırala ve olabildiğince dürüst ol. Gerekirse en yakınlarından destek al. Kağıda dökmek ve onları önünde görmek güzel bir farkındalık yöntemi.
Bu alanlar “Ne yapsam olduramıyorum” dediklerin de olabilir, bir türlü verim alamadığın alanlar da. Ya da içinden gelmeyerek, sadece olması gerektiğini düşündüğün için yaptığın şeyler…Unutma, bunlara zorla oldurmaya çalıştığın ilişkiler ve görüşmeye devam ettiğin insanlar da dahil.
Zorlandığın alanlarda kendinden ve diğerlerinden beklentilerini açıklıkla yaz. Daha sonra gerçekçi olup olmadıkları konusunda kendine dürüst ol ve onları revize etmeyi dene.
Hayatındaki baskının biraz olsun hafiflediğini hissedene kadar bu pratiği dilediğin periyotlarda uygulayabilirsin. Senin hayatında zorlandığın neler var? Bu pratiği uygulayıp sonuçlarını yorumlarda bizimle paylaşır mısın?