Sınır her zaman katı, esnemeyen ve mesafeli bir yaklaşım olmak zorunda değildir. Her insan hayatta bazı sınırlara ihtiyaç duyar ve hepimizin sınırları vardır, yapabileceklerimiz sınırlıdır. Örneğin bir tonluk bir kamyonu kaldıramayız, sınırımızı bildiğimizden ötürü denemeyiz bile. Bu sınırlar yaşama adapte olmamızı sağlar. Hem ruhsal hem bedensel sınırlarımızı ne kadar erken dikkate almaya başlarsak davranışlarımızı da o kadar erken düzenleyebiliriz.
Ebeveyn olarak çocuğumuza ilk bizler sınır koyarız. Çocuğumuzun sınırları öğrenmesini ve kabul etmesini sağlamak için bizler de sınırlarımızı fark etmeliyiz. Bir annenin de bir babanın da sınırları vardır. Çocuğunun her ihtiyacını yerine getiremez. Ebeveynlerinin gerek ekonomik gerek fiziksel olarak yapamayacağı şeyler olduğunu kabullenmesi, çocuğun da bu durumu daha rahat sindirmesini ve anlamlandırmasını sağlar. Çocuğumuzun istediği bir şeyi yapamayınca üzgün hissedebiliriz fakat hayat yapamayacaklarımızla doludur ve çocuğun bunu öğrenmesi hayata hazırlanması adına yararlı olacaktır. Bu nedenle ebeveyn olarak bizler sınırları ne kadar içselleştirirsek çocuğumuz da bu sınırları görerek içselleştirecektir.
Günlük hayatta pek çok kez karşılaştığımız durumlardan bir tanesi çocuğun annenin izin vermediği konularda babaya, babanın izin vermediği konularda anneye sorarak sınırları esnetmeye çalışmasıdır. Bu gibi durumlarda anne ve baba olarak sınırlar konusunda ağız birliği etmek ve bu sınırları çocuğun da ihtiyaçlarını gözeterek, zaman zaman onun fikrine danışarak belirlemek faydalı olabilir. Böylelikle kendi bireyselliğinin bilincine varan çocuğun gelişimi de daha sağlıklı ilerler.
Sınır konularında sıkça karşımıza çıkan durumlardan bir diğeri ise anne ve babanın sınır koyduğu fakat büyükanne ve büyükbabanın sınırlar konusunda daha esnek davrandığı konulardır. Bu gibi durumlarda kendi anne ve babamızla konuşmakta fayda var. Küçük esneklikler tabii ki göz ardı edilebilir ama büyük ölçüde bir kural değişimi çocuk için kafa karıştırıcı olacaktır. Hem ebeveynlerin hem çocuğun adapte olabilmesi adına anne ve baba arasında bu sınırların belirlenmesi oldukça önemli.
İnsan ilişkileri bireylerin sınırları gözetilerek kurulur. Yapabildikleri, yapmayacakları veya yapmak istemeyecekleri her şey bu ilişkilerin dinamiğinde çok büyük rol oynar. Hayır demek çoğu zaman karşımızdakini kırmaktan veya ilişkimizi zedelemekten korktuğumuzdan zor gözükebilir. Sevilmeme, kabul edilmeme korkumuz kendimizden ödün vermek pahasına bizi hayır demekten alıkoyabilir. Aslında bir şeyi yapmak istemiyor olmak bile hayır demek için yeterli bir sebep. Unutulmaması gereken bir nokta vardır ki bugün ilişkiyi korumak adına hayır diyemediğimiz ve zorlanmamıza sebep olan her şey, ileride ilişkide daha yıkıcı sonuçlar doğurabilir.
Yetişkinlikte sınırlarımızın belirli olabilmesi, çocukluğumuzda anne ve babamızın bizlere isteklerimizi belirtmekte verdiği özgürlükten geçer. Karşı taraftan gelen bir isteğe hayır diyebilmek aynı zamanda karşı tarafın bizim sınırlarımızı öğrenmesini sağlar. Yetişkin olarak istemediğimiz şeyleri belirtebilme becerimiz çocukluğumuzda aldığımız mesajlarla, koyulan sınırlarla gelişir. O nedenle çocuğun kendi sınırlarını oluşturabilmesi adına, anne ve babalar olarak bizlerin sınırları çok önemlidir. Örneğin çocuk ebeveynlerinin bir şeyi sadece başkalarının beklentilerini karşılamak adına yaptığını görürse “İstemediğim zamanlarda bile karşıdan talep gelirse karşılamalıyım.” mesajını alabilir. Bu noktada ebeveynler olarak doğru örnek olmak için hem kendimize hem de çocuklarımıza belirli sınırlar çizmemiz önemli.
Çocukların isteklerine olumsuz yanıt vermenin çocukları kıracağını, üzeceğini düşünüp hayır demeye çekinebiliriz. “Sevilmeyen ebeveyn” olmamak adına hayır demekten kaçınabiliriz. Anne ve babanın kendi çocukluk deneyimleri, onların çocuklarına davranışlarını belirleyebilir. “Ben çocukken isteklerim gerçekleştirilmezdi, o yüzden çocuğumun her isteğini gerçekleştirmeliyim.” düşüncesi çocuklarda isteklerinin her daim gerçekleştirileceğine dair bir algı yaratır.
İstekleri olmadığında çocuğun hayal kırıklığı yaşaması ne kadar doğalsa anne ve babanın bu hayal kırıklığıyla baş etmek zorunda kalması da bir o kadar olağandır. Çocukların hayır dersek bizleri sevmeyeceği düşüncesi hepimizi korkutabilir fakat unutmamalıyız ki çocuklar anne ve babalarının koyduğu sınırlara adapte olabilirler. Çocukların en önemli varlıkları anne ve babalarıdır. Bizlerin koyduğu sınırlar, çocuğun ileride kendisine veya çevresine koyacağı sınırların başlangıcıdır. Çocuğumuzun küçük yaşlardayken eline kesici bir alet aldığını düşünelim mesela. Kendisine zarar vermemesi adına elinden almaz mıyız? Bu noktada hayır demek çocuğun kesici bir aleti eline alamayacağını öğrenmesi anlamına gelir.
Çocuklar doğaları gereği ebeveynlerinin sınırlarını denerler. Bu ne kadar doğalsa ebeveynlerin çocuklarına belirli sınırlar koyması da o kadar doğaldır. Çocukluğumuzdan itibaren bütün duyguları deneyimleriz. Hayal kırıklığı, öfke ve üzüntü de bu duygulara dâhildir. Örneğin çocuk istediği oyuncak alınmadığında bizlere öfkelenebilir. Bu öfkeyi anlamlandırmak ve çocuğun öfkesine izin vermek önemlidir. İsteği reddedilen çocuğun öfkenin de insani bir duygu olduğunu ve onu deneyimlenmesinde bir sakınca olmadığını anlaması adına öfkesini yaşamasına izin vermeliyiz.
Çocuğa koyulacak kurallar öncelikle bizlerin zihninde net olmalı. Herhangi bir tereddüt çocuğun ısrarıyla sonuçlanabilir. Bu nedenle kurallar konusunda ne kadar net ve kararlı olduğumuzu görmek, çocuğun “Israr etsem de anne ve babamın fikri değişmeyecek.” düşüncesini kabul etmesini sağlayabilir.
Çocuk dünyaya gelirken sınırlarını bilmez ve bu sınırları genişletmek için çaba sarf eder. Bu nedenle bizlerin tutarlı tavırları çocuğun sınırlarını öğrenmesine yardımcı olur. Belirlenen sınırlarda bazen evet bazen hayır denmesi, çocuk için kafa karıştırıcı olacaktır. Örneğin tablet veya telefonda oynanan oyunların süresinde belirli bir sınır varsa o sınırların bazen aşılabileceğini bilmek, çocuğun o konuda ısrar etmesine sebep olur. Burada bahsettiğim katı ve sert bir tutum değil, aksine açıklayıcı ve çocuğun o eylemi yapmayı ne kadar istediğini gören bir tutumdur. Yetişkinlik hayatında karşılaşacağımız engeller ve bu engellere karşı tutumumuz, çocukluğumuzdaki engellenmelere verdiğimiz tepkilerle paralellik gösterir. Çocukluk bir anlamda yetişkinliğin demosudur. Çocuğa koyduğumuz sınırlarda tutarlı olmamız, çocuğun bu sınırları anlamlandırmasını ve kabul etmesini kolaylaştırır.
Hepimiz bir konuda engellendiğimizde nedenini anlamak isteriz. Çocuklarda da aynı durum geçerlidir. Açıklamadan sadece hayır demek, çocuğun kafasını karıştırır ve bu durum neden engellendiğini anlamamasına yol açar. “Hayır çünkü ben öyle istiyorum.” cümlesi çocuk için bir anlam ifade etmez. Hayır derken nedenini açıklamak gerekir. Onu korumak için mi hayır diyoruz? Bizden yapamayacağımız bir şey mi talep ediyor? Açıklamamızı anlamamakta ısrar etse bile tutarlı bir şekilde neden hayır dediğimizi açıklamamız, ilerleyen süreçte çocuğun sakinleşmesini kolaylaştıracaktır.
Anlaşılmak, her yetişkinin olduğu gibi çocuğun da ihtiyacıdır. Örneğin evden çıkmamız gerekiyor fakat çocuğumuz oyun oynamaya devam etmek istiyor. Orada isteğini anladığımızı ama bunun neden olamayacağını gerekçesiyle anlatmamız çok önemli. “Biliyorum, şu an oyuncaklarını bırakmak istemiyorsun ve bu durum seni üzüyor ama evden çıkmamız gerekiyor çünkü anneannenler bizi yemeğe bekliyor. Döndüğümüzde veya anneannenlerde oyuncaklarınla oynayabilirsin.” gibi açıklayıcı ve anlayışlı cümlelerle cevap vermek faydalı olacaktır.
Çocukları hayır cevabını almaya alıştırırken, sınırlara uydukları durumlarda olumlu geri bildirim vermeyi de ihmal etmemek gerek. Bu şekilde diğer sınırlara da daha kolay adapte olmalarını sağlayabiliriz. Örneğin bir çizgi film izledi ve sonra kapattı. Bunun üzerine “Kapattığın için teşekkür ederim.” dememiz, çocuğun davranışının görüldüğünü hissetmesini sağlayarak olumlu davranışı pekiştirir.