Yaşamımız boyunca derin ilişkiler kurmak, paylaşım yapmak, güvenmek, sevmek hepimizin temel ihtiyaçları arasında. Bu hisler, bu derin sevgi hep kalsın, hiç bitmesin isteriz. Ancak kayıp, yaşamın ayrılmaz bir parçası. Her hikâye doğar, başlar, büyür, yaşar ve bir son bulur. Yaşam döngüsü sonsuz ve kontrolümüzde değil ama bu döngünün içinden nasıl geçeceğimizi belirlemek bizim elimizde.
Fransızca “Tu me manques” cümlesi, sen benden eksiksin anlamına geliyor. Bir başka deyişle “Seni özledim, bende yoksun.” anlamında kullanılıyor. Mahrum kalmak, uzak olmak, eksikliğini hissetmek… Eksikliğini hissettiğin kimler var hayatında? Peki, bu his neye benziyor? Bu his tanıdık mı?
Rahatla… Hiçbir şey yapmak zorunda değilsin. Hiçbir şey hissetmek zorunda da değilsin. Kendi içine bak. Orada “küçük sen” neler hissediyor? Neye ihtiyacı var? Bu ihtiyaçları nasıl karşılayabilirsin? Bu ihtiyaçları karşılayabilecek kaynaklara nasıl ulaşabilirsin? Kendi içsel kaynakların neler? Daha önce bu içsel kaynaklarının seni nasıl zor durumlardan çıkardığını fark et. Kendine şefkat vermek senin elinde.
Seninle birlikte bu kişiyle ya da durumla ilgili aynı hisleri deneyimleyen birileri var mı? Onlar bu durumda neler hissediyorlar? Hisleriniz benzer mi? Onlarla hislerini, özlemini, üzüntünü ya da hayal kırıklığını paylaşabilir misin? Onlarla duygularını paylaşabilme fikri kulağına nasıl geliyor? Yanındakilere sor: Onlar aynı durum karşısında ne hissediyor? Onların farklı baş etme yöntemleri, farklı düşünceleri, farklı anıları ve deneyimleri olduğu için farklı hissedebileceklerini unutma.
Biri senin için önemliyse başına ne gelirse gelsin, ne yaşamış olursanız olun onun hayatındaki yeri ve içinde besleyip büyüttüğün sevgi tohumların yok olmaz. Sevgi, kalbinin en derininde hissedebileceğin ve sen yaşadığın sürece kalbinde varlığını sürdürebilecek olan bir duygudur. Onu, senden başka hiç kimse kontrol edemez. Senin için önem taşıyan o kişinin artık yanında olmaması ona olan sevginin azalacağı anlamına da gelmez. Ona olan sevgini bir objeye benzetsen bu objenin nasıl bir şekli olurdu? Bir rengi olur muydu? Peki ya, bu sevgini temsil edebilecek, onun da temas ettiği bir nesne var mı? İçine bak, sevgini tüm bedeninde hissetmeyi dene.
Birlikte geçirilen zamanlarda hangi anıları neler biriktirdiğinizi düşün. Bunu koskoca bir anı kutusu gibi hayal edebilirsin. Anı kutunuzda neler var? Hangi zamana ait bu anılar? Hangi yıllarda yaşandılar? Hangi mekanlardaydı? Yanınızda kimler vardı? Hangi duyguları hissetmiştin? Peki, bu duygular yaşanıp tamamlandı mı? Tamamlanmayan yerlerini zihninde tamamlamayı deneyebilir misin? Bu anıların hepsi senin. Onları istediğin şekilde istediğin duygularla tamamlayabilirsin. Gözlerini kapat, anılarınızı düşün. Bugüne kadar birlikte inşa ettiğiniz her güzel duygu, her güzel anı sana ait. Yeri ve önemi hep senin kalbinde kalacak. Anılarına sıkı sıkı sarıl. Gün içinde anı kutuna ne kadar zaman ayırmak istersin? İstediğin zaman onu açabilir, anılarınızı hatırlayabilir ve yasını tutabilirsin.
Şaşırmış, üzgün, pişman, öfkeli, suçlu ya da kırılgan hissetmen normal. Rahatsız edici düşünceler, rüyalar, fikirler aklına gelebilir. Bedeninde her zamankinden farklı hisler yaşayabilirsin. Uyku ya da yemekle ilişkin bozulabilir, bazı şeyleri aşırı yapma ihtiyacı duyabilirsin. Bunların hepsi normal ve beklediğimiz tepkiler. Kendini, düşüncelerini, duygularını ve bedenini fark et. Olumsuz bir duygulanım hissettiğinde içinden ne yapmak geliyor? Davranışlarını fark et. Kendini, duygularını ve düşüncelerini ifade ettikçe ferahladığını, paylaştıkça hafiflediğini fark edeceksin. Bunların hepsi insan olduğunu gösterir. Kendini bastırmaya, gizlemeye, saklamaya çalışmana gerek yok.
Aynı acıyı yaşayan kişilerin birbirleriyle paylaşım yapmaları, birbirlerini dinlemeleri, anlamaları ve destek olmaları yas sürecinin en önemli kaynağıdır. Yasta olan kişiler birlikte kaybedilen kişinin ardından duygu paylaşımı yapabilir, birlikte olan tüm anılarını birbirlerine anlatabilirler. Eğer yasını paylaşan biri yoksa güvendiğin ve yanında rahat hissettiğin biriyle hissettiklerini paylaşabilirsin. Bu histe yalnız değilsin ve yalnız olmayacaksın da. Kendine ve duygularını anlamlandırmaya ayırdığın zamanlarda yalnız olman sana iyi gelecek ancak rutinlerin ve günlük hayatın devamlılığı için destek olarak gördüğün kişilerle temas etmeyi unutma. Her temas, farklı bir ilişki. Her ilişki, iyileşmen için ayrı bir adım. Her kişi, bir omuz. Bırak, insanlar sana kucak açsınlar. Sen de onlara ihtiyaçları olduğunda kollarını açmıyor musun? Şimdi omuz talep etme sırası sende. Bu dönemde her zaman profesyonel destek alabileceğini de unutma. Bu his de geçecek, biraz sabır…
Temas ettiğin kişileri düşün… Herkesin hayat akışı aynı hızda mı? Kimisi daha yavaş, kimisi daha hızlı, kimiyse farklı tempoda gidiyor, değil mi? Senin de kendine ait bir hızın var. Bu da senin kendi duygularını yaşamak için kendine ait zamanın. Bu süreyi hızlandırmaya çalışmak veya duygularını bastırmak sana iyi gelmeyecek. Duygularını hızlandırmaya değil, zamana ihtiyacın olduğunu unutma. Kendine gereken ve ihtiyacın olan zamanı tanı.
Yas süreci doğal olduğu kadar zorlu bir süreç. Kendini aşırı derecede yıpratmadan bu dönemi geçirebilmen için fiziksel ihtiyaçlarına dikkat etmeyi unutma. Kayıptan önceki rutinini hatırla. Uyandığında yaptığın ilk şey ne olurdu? Gün içinde keyif aldığın neler yapıyordun? Hangi yoldan yürüyordun? Kimlerle görüşüyordun? Aynı rutinlerini yapmak için kendini biraz motive edebilir misin?
Hepimizin sırtında birer görünmez çantası var. İçinde bugüne kadar biriktirdiğimiz anılarımız, kalp kırıklıklarımız, gözyaşlarımız, gülümsemelerimiz, model aldıklarımız, öğrenmelerimiz ve güçlü yönlerimiz var. İşte, bunların tamamen aynısı başka kimsenin sırt çantasında olamaz. Yalnızca sana ait olanlar, seni sen yaparlar. Aynı acı, farklı kalplerde bambaşka yaşanır. Herkes aynı şekilde tepki vermek, aynı şekilde hissetmek zorunda değil. Tam da bu sebeple senin güçlü yönlerin, senin pınarların yalnızca sende gizli. Zorlayıcı durumlarda, bugüne kadar bu kaynaklardan beslendin ve bir şekilde hayatta kaldın. Günbegün bu kaynakları besleyip büyüttün. Şimdi bu kaynaklarına ulaşmak için zihnini tarayabilir misin?
Kolay olması beklenmeyen, bazen kendiliğinden gelinen bazen ise emekle gelinen bir noktadır kabul noktası. Kabul etmek, yas sürecinin en sonundaki aşamadır. Kabul edersen rahatlarsın. Öyle zordur ki “O artık yok.” demek. Öyle imkansızmış gibi gelir ki… Söylesen de inanamaz, duysan öfkelenir, hissetsen kırılırsın. Çünkü sen insansın. İnsan nasıl da görüyor aslında olan biteni. Ama kabul etmek, içe almak, sindirmek o kadar da kolay değil. Emek emek, adım adım geliniyor kabul aşamasına. Çünkü buraya gelene kadar onlarca kırılma, onlarca yaralanma, onlarca da kabuklaşma var. Bazen yaramız iyileşiyor, acımız azalıyor ve yerine o insanın hayatımızdaki izi kalıyor. O artık hayatta olmasa da anılarımızın, birlikte geçirdiğimiz zamanların izi hep bizimle oluyor. Bazen bunu bilsek de kabul etmesi o kadar kolay olmuyor. O an hazır olmayabiliriz kabul etmeye. Hazır olmadığımız hiçbir şeye kendimizi zorlamak durumunda değiliz. Herkesin kendine özgü bir “akışı” var. Bırak senin akışın da kendi yolunu bulsun. Kimsenin önüne çıkan engeller, gördüğü tabelalar ve önüne açılan kapılar aynı değil. Senin akışın da böyle. Yasını kendi akışında yaşamak için kendine izin ver. Teması kesmeden, omuz omuza, kendini ve duygularını ifade ederek… Kabul aşamasına bir gün geleceğini bilerek hisset kendini. İçindeki duygu hangisiyse onu anlamakla başla yola. Önüne çıkan her bir duyguyla baş edebilir, her birini hissedebilir, her birinin bir gün bittiğini ve yerine yeni bir duygu geldiğini gözlemleyeceksin.
Hatırla: Sevgi ölümsüz ve özlemle hep iç içe. Yüreğinde az da olsa hafiflik ve dinginlik bulabilmen dileğiyle… İyi ki varsın.