İyi bir gece uykusu çekmekte zorlanıyor musun? Yalnız değilsin. Stres, endişe ve kötü uyku hijyeni dahil olmak üzere uyku kalitesinin düşmesine sebep olabilecek birçok faktör olsa da, bazen daha iyi bir uykunun çözümü beklenmedik yerlerde bulunabilir.
Tarih boyunca insanlar, yaşamlarında anlam bulmalarına yardımcı olması için hikayelere ve mitlere yöneldiler. Peki bu hikayelerin daha iyi uykuyu teşvik etmek için güçlü bir araç olabileceğini biliyor muydun? Antik mitler ve efsanelerden modern edebiyat ve şiire kadar, hikayeler zihnini yatıştırma ve seni huzur ve sükunet dolu bir yere götürme gücüne sahiptir.
En iyi hikayeler her zaman daha fazlasını istemene neden olabilir. Bu yüzden dedektif kıyafetlerimizi giydik, senin için en popüler 10 uyku hikayemizi seçtik ve bu hikayelerin içinde saklı inanılmaz gerçekleri keşfetmek için biraz derine indik.
O halde bir fincan çay al ve biraz rahatla. Ardından uyku hikayeleri dünyasını birlikte keşfetmeye çıkalım!
Sirius yıldızı yaklaşık 300 yıl önce 1718 senesinde keşfedilmiş. Adı ise yakıcı ve kavurucu özelliklerinden ilham alınarak verilmiş. Yeryüzünün neresinden bakarsan bak gökyüzünde bütün ihtişamıyla karşında durur ve yansıttığı ışığıyla en parlak yıldız olma ünvanını sonuna kadar hak ettiğini bildirir. Asıl rengi beyaz ve mavi olduğu hâlde değişik renklerde karşımıza çıkan Sirius’a zaman zaman gökkuşağı yıldızı da denilmiş. Çok parlak renkte olması sebebiyle sahip olduğu bu renk değiştirme özelliği diğer yıldızlarda rastlanan bir özellik değilmiş.
Eski Mısır’da Sothis demişler Sirius’a, Araplar Şira, Helenler Seirios. Asurlular Kaksisa, Zerdüştler Tistirya demiş, Romalılar ise Sirius. Türkçe’de ise Akyıldız diye anılır Sirius. Bu görkemli yıldıza tüm dünyada yaklaşık elli bin isim takmışlar.
Sirius yıldızıyla ilgili daha fazlasını merak ediyorsan “Sirius’un Peşinde” hikâyemizi dinleyebilirsin.
Dünyanın karmaşık ve oldukça geniş kapsamlı mitolojilerinden biri olan İskandinav Mitolojisi Thor, Loki, Odin gibi birçok kahramanı içinde barındırır. Hatta bu mitolojinin en güçlü tanrılarından biri olan Odin’in adı Avrupa dillerindeki mitolojilere Woden olarak geçmiş ve kutsal gün olan çarşambanın adı Odin’den yani Woden’den türetilmiş. Ayrıca Woden’s day kalıbının İngilizcede Wednesday’e dönüştüğü ve bugünlere kadar geldiği söyleniyor.
Sen de İskandinav mitolojisine doğru yola çıkıp kahramanlarını tanımak istersen “Ragnarök’e Doğru” hikâyemizi dinleyebilirsin.
Babil’i bilir misin? Peki ya, Babil’in Asma Bahçeleri’ni? Dünyanın Yedi Harikasından biri kabul edilen o muhteşem yeri… Babil’in kelime anlamı “tanrının kapısı” demek. Kimileri Babil Kralı II. Nebukadnezar tarafından yaptırıldığını söylemiş ve yazmış. Kimileri ise gizemlerle dolu bu coğrafyada Babil’in Asma Bahçeleri’nin gerçekte hiçbir zaman var olmadığını; cennet olarak tasvir edilen bu yerin, bunca yeşilliğin, kat kat terasların, sayısız çiçeğin ve eşsiz mimarinin bir efsaneden ibaret olduğunu yazmış tarihin sayfalarına. Kimileri de bu güzeller güzeli şehrin Asur Kraliçesi Semiramis tarafından yaptırıldığını anlatmış bizlere.
Babil’in Asma Bahçeleri ile ilgili bu ilginç efsaneleri “Semiramis ve Babil’in Asma Bahçeleri” hikayemizde keşfedebilirsin.
Anadolu’da ve Yunan efsanelerinde Artemis, yani genel bilinen adıyla ana tanrıça, Anadolu’dan Mezopotamya’ya, oradan Suriye, Lübnan, Filistin, derken Mısır’a, oradan Ege Adalarına, Yunanistan’a, İtalya’ya kadar yayılmıştır. Hatta oradan da İskandinav ülkelerine giderek tarih kitaplarında iz bıraktığı görülür. Kaynağının Orta Anadolu olduğunu söyleyebiliriz. Toprağı ve bereketi simgeleyen bir tanrıça olarak bilinse de her çağ ve bölgede farklı adlarla anılmış. Bu nedenle tek bir Artemis’ten söz etmek bir hayli zor. Efesli Artemis’in efsanesi ise İyonya bölgesinde doğmuş.
Efes, Roma döneminden kalan bir Yunan kenti ve İyonya’nın on iki şehrinden biriymiş. Kuruluşu milattan önce altı bin yıllarına dayanıyormuş. Aynı zamanda Hristiyanlığın yayıldığı bir yer olarak da sonraki yıllarda önem kazanmış. Efes, çağın en önemli şehirlerinden biriymiş. Görkemli tapınaklar, bölgenin en büyük kütüphanesi, felsefe okulu… Liman kenti oluşu ticaret ve sanatta gelişmelerini de sağlamış.
Eğer İyonya bölgesine doğru bir yolculuğa çıkıp tanrıça Artemis’i daha yakından tanımak istersen “Efesli Artemis” hikâyemizi dinleyebilirsin.
Kuş Gölü ya da Kuş Cenneti, Balıkesir’in Bandırma ve Manyas ilçelerinin sınırına yakın bir yerde yirmi kilometre uzunluğunda, on dört kilometre genişliğinde uçsuz bucaksız bir yer. Bu tatlı su gölünü canlılar için zengin besin kaynaklarıyla dolu ve en derin yeri beş metre. Kuş Cenneti’nde bugüne kadar iki yüz altmış altı kuş türü tespit edilmiş. Bu kuşların altmış altı türü bu cennette kuluçkaya yatarmış. Kalan türlerden milyonlarca kuş ise göç zamanlarında uğrar, bazıları kışı burada geçirirmiş. İlkbahar aylarında yoğun sular gölü doldurduğunda göle suyunu veren Sığırcı Deresi’nin deltasında bulunan sazlıkların karayla bağlantısı kesilir ve sular altında kalırmış.
Manyas’ın bu büyülü yerlerini “Kuşların Cennetine Yolculuk” hikâyemizi dinleyerek keşfe çıkabilirsin.
Nemrut Dağı, Adıyaman sınırları içinde iki bin yüz elli metre yüksekliğinde Toros dağları silsilesinde bir dağ. Eski çağlarda, milattan önce bu bölgede egemenlik kuran Kommagene Krallığı olarak bilinen krallığın kalıntılarına ev sahipliği yapıyor. Kommagene kralı, bu dağın doruklarında birçok Yunan ve Pers tanrısının heykellerini yaptırmış, bunların yanı sıra tanrı ve tanrıçalara minnettarlığını göstermek için kendi anıt mezarını da bu tepeye inşa ettirmiş. Dağın batı terasında eşsiz bir aslanlı horoskop yer almaktaymış. Aslanın üzerinde 16 ışından oluşan 3 adet yıldız varmış. Bunlar Mars, Merkür ve Jüpiter gezegenlerini temsil ettiği sanılmaktaymış. Tarihte bilinen en eski horoskop, yani yıldız haritasıymış.
Nemrut Dağı’ndaki heykeller Helenistik, Pers ve Kommagene ülkesinin özgün sanatı harmanlanarak yontulmuş. Bu nedendir ki Nemrut Dağı’na “batı ve doğu uygarlıkları arasındaki köprü” deniliyormuş.
“Nemrut Dağı’nda Bir Akşamüstü” hikâyesi seni keyifli bir yolculuğa davet ediyor.
Hades’i bilir misin? Peki ya giydiği miğferinin Hades’i Görünmez kıldığını? Aslında Hades ismi “görünmezlik” anlamına gelir. Bu acımasız tanrının görünmezlik özelliğinin yanı sıra elinde tuttuğu iki uçlu asasının bir ucunu yaşamı, diğer ucunu ise ölümü temsil eder.
Hades, yeraltının ve ölüler ülkesinin tanrısı olarak bilinir. Aynı zamanda tanrıların tanrısı Zeus’un da kardeşi. Titanlara karşı giriştiği savaşı kazanan Zeus, dünyayı kardeşleriyle paylaşmış, kendisine uçsuz bucaksız gökyüzünü almış, denizleri Poseidon’a ve yeraltını da Hades’e vererek hâkimiyeti üç parçaya bölmüş.
Bu mitoloji efsanesinde neler olduğunu merak ediyorsan “Hades ve Persephone” hikâyemizi dinleyebilirsin.
Mısır Uygarlığı, bilinen en eski uygarlıklardan biri. Geçmişteki uygarlıkların büyük bir bölümünden günümüze çok az bilgi ve belge kalmış, her şey efsanelere dayandırılmışken Mısır’da eşi benzeri olmayan bir uygarlığın varlığıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Binlerce yıldır yaşamış bu uygarlık birbirinden ilginç hikâyelere de ev sahipliği yapmış.
İsis için, alnındaki yılan figürüyle, Mısır’ın en büyük tanrıçası olduğu söylenir. Topraklara bolluk ve bereket katarmış. Tarihin bize emanet ettiği resimlerde İsis, kimi zaman başı üzerindeki yıldız ve taç ile kimi zaman da kucağında çocuğunu emziren bir anne olarak tasvir edilmiş.
“Tanrıça İsis” hikâyemiz ile Mısır diyarına doğru bir yolculuğa çıkabilir ve bu efsaneyi daha iyi öğrenebilirsin.
Orpheus, Trakyalı, zarif bir ozanmış. Öyle bir çalarmış ki, lirinin hoş ahengini duyan bütün canlılar kendilerinden geçer, bütün doğa sus pus olur, bütün ağaçlar etrafına toplanırmış. Bu büyülü ezgilerine hayran kalmamak mümkün değilmiş. Öyle ki vahşi, yırtıcı hayvanlar bile bu müziği duydukça büyülenir, sakinleşirlermiş.
Orpheus’un lirinden çıkan bu büyülü ezgiler bir gün rüzgârla birlikte bir meşe ağacının önünden geçmiş, Eurydice ise bu meşe ağacının perisiymiş. O zamanlar, ormanlardaki her ağacın bir perisi olduğuna inanılırmış. Bu perilerin görevi ağaçlarını korumakmış ve ömürleri de yaşadıkları ağaçların ömrü kadarmış.
Bu efsanenin devamında neler olduğunu merak ediyorsan “Orpheus’un Büyük Aşkı” hikâyemizi dinleyebilirsin.
Antakya hakkında neler biliyorsun? Milattan önce 300’lü yıllarda Büyük İskender’in komutanlarından Seleucus’un inşa ettirdiği kentin adı da Seleucus’un babasının adı Antiochus’dan gelir. Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetine geçinceye kadar da başkenti olarak kalmış Seleucus Hanedanlığı’nın. Daha sonra bu topraklarda birçok medeniyet hüküm sürmüş. Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı’nın, Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerin ve sonra da Fransızlar’ın toprağı olmuş. 1938’de geri alınıp bir yıl bağımsız kaldıktan sonra Türkiye’nin bir şehri olmuş.
Antakya defne ağaçlarının da bir evi gibi. Defne ağacı, her mevsim yeşilliğini koruyan yapraklarıyla hayat ağacı ya da ölümsüzlük ağacı olarak da bilinirmiş.
Antakya’da her köşe başında karşımıza çıkan, asi asi akan her ırmağın suyunda yankılanan ve her dilde, kültürde, inançta var olan Defne efsanesini öğrenmek ister misin? Öyleyse “Defne” hikâyemizi dinleyebilirsin.